Türk Kültüründen 10 İlginç Detay II
Sadece bizim değil bir arada yaşayan bütün toplumların ortak bir paydada buluştuğu âdetleri, gelenek ve görenekleri bulunur. O âdetlerden kimileri yaşasın diye uğraşılır kimileri de zamanın ruhuyla uyuşmadığından tarihin nostaljik sayfalarına uğurlanır. Hatırlayacaksınız çocukluğumuzda yaşadığımız ya da hala karşılaşmakta olduğumuz âdetlerimiz için daha önce bir seri hazırlamıştık, şimdi sıra ikincisinde…
Nazardan korunmak ya da gelen bir musibeti def etmek için… Başı sokacak bir ev veya ayağı yerden kesecek bir araba alındığında… Kâh bir kandil kâh bir arife günü… Ve bunlar gibi daha birçok sebeple, mayalı hamuru kızgın yağa kaşık kaşık dökerek lokma yapmak, ardından “hayırlara vesile olsun” diyerek kapı kapı dağıtmak ne güzel bir adettir.
Anadolu’nun en eski adetlerinden biridir; vefatın 7, 40 ve 52’inci günlerinde helva dağıtmak… Hatta “hayır işleme” geleneğinin en hüzünlü olanı budur belki de çünkü insanlar kısa süre önce bir yakınını kaybetmiştir. Kaybedilen kişi adına yapılan o helva kavrulurken ve dağıtılırken katkıda bulunmaksa işlenen hayra ve çekilen acıya ortak olmak demektir.
Kız ve oğlan birbirini sevdi, kız ailesinden istendi, baba “olur”u verdi ve nihayet sıra nişana geldi. Neyse ki eskiden olduğu gibi gelin bohçası adına damadın belini bükecek uzun uzun listeler, yapılması zor istekler devri çoktandır bitti. Geceliğinden terliğine, parfümünden makyaj setine ince ince bohça düzme âdeti, günümüzde, akrabalar arasında muhabbeti artırmak için yapılır hale geldi.
Daha kapı çaldığı an annemizin seslenişiyle başlar heyecan dalgası: “Geldileeer!” Ve ikram üstüne ikram, ısrar üstüne ısrarla devam eder bu ilgi:
- Aman efendim kimler gelmiş!
- Yemezsen darılırım.
- İçmezsen hatırım kalır.
- Ateş almaya mı geldin biraz daha otur.
- Nereye yahu, yatıya kalın.
- Olmaz vallahi göndermem.
Anlayacağınız, “misafirperver Türkler” ifadesiyle dünyaya boşuna nam salmadık.
Sapsız, ayaksız, kulpsuz olarak tarif edebileceğimiz bardak türü ilk kez 1900’lu yıllarda Beykoz’da kurulan cam fabrikasında üretilmiş. Zamanla ince belli formunu alan bu bardak halkımızın gönlünde öyle bir yer edinmiş ki onunla içilmeyen çaya çay bile denmemiş. Yeni nesil, her türlü içecekte kupayı tercih ededursun, bir tiryaki için avcunun içinde olup da yüreğine kadar ısıtan haliyle ince belli bardağın yerini hiçbir şey tutamaz.
Annelerimizin konu komşu toplaşıp her hafta ya da her ay birinin evinde buluştuğu, belirlenen para ya da çeyrek altının evine gidilen kişi için toplandığı gündür altın günü. Aslına bakarsanız bugünün olmazsa olmazları para ya da altın değil, ertesi gün de evin dolabında kalıp çoluk çocuğu sevindirecek kekler, börekler, kurabiyelerdir ki bunların da başında kısır gelir.
Bir süreliğine evinden, mahallesinden, köyünden, memleketinden uzağa gidenin arkasından, gözden kaybolmadan önce su dökmek “kazasız belasız gidip gel” demenin eyleme dökülmüş halidir. O su bazen unutulduğu için koşa koşa alınıp gelinir, bazen vaktinden önce döküldüğü için kişinin ya da arabanın ıslanma nedenidir ama bir tas suyu yola boca ederken zihinlerden geçen, “su gibi akarcasına, bir an önce git bir an önce gel” cümlesidir.
Göz şeklini andıracak biçimde tasarlanan mavi mavi nazar boncuklarının, canlı cansız her şey ve herkes için koruyucu olduğuna inanıp bir yerlerine iliştirmek annelerimizin en sevdiği adetlerden biridir. Nazar boncuğu bulundurmak kem gözden, diğer adıyla nazardan, yani baktığı şeyin başına kötü olaylar getirdiğine inanılan bakıştan korunmanın geleneğimizdeki en sanatsal yollarından biridir.
Tükenmekte olan geleneklerimizden biri; evdeki her eşya için boyutuna göre bir örtü üretmek. Buradaki amaç eşyayı örtünün altına saklamak değil, örtüyle birlikte daha da değerli hale getirmek olmalı. Siz bakmayın başlıkta dantel ya da nakış fark etmez dediğimize… Anneannelerimize göre en kıymetlisi her zaman için ince ince ilmek ilmek örülmüş dantellerdir.
Neyse ki halı yıkama makinaları çıktı da annelerimiz, teyzelerimiz halı yıkamanın daha az tantanalı ve tabii ki daha az yorucu yöntemiyle tanışmış oldu. Yoksa, kapı önüne atılan metre metre halılar, halıların üstünde dizlerine kadar su içinde kalan teyzeler, böylesi ciddi bir işi oyun alanına dönüştüren çoluk çocuk ve sokak boyunca su içinde uzayıp giden köpüklerle yaz boyunca karşılaşmamız kaçınılmazdı.
23,728 okunma